Ve Kâbe

Artık Mekke’deyiz. Valizleri otele bıraktığımız gibi grubu beklemeden çıkıyoruz. Bir an önce kavuşmak, Rabbin evine misafir olmak istiyoruz.

Vakit öğle namazı vakti, kerahet vakti girmiş, mahşeri bir kalabalık var. Zemin kat dolmuş oraya almıyorlar.  Üst kata çıkıyoruz ama çok gerilerdeyiz, Kâbe’yi göremiyoruz. Gönlümüz Kâbe’de, bedenimiz gerilerde.

Öğle namazını edâ eder etmez hızla zemin kata iniyoruz.

Mescid-i Harem’de bir koşuşturma, herkes yönünü Kâbe’ye dönmüş, menzilini Kâbe yapmış, yaşlı gözlerle, hızlı adımlarla Allah’ın evine yönelmişler. Burada göz yaşınızı gizleyemiyorsunuz, zira bir ağlayan siz değilsiniz. Kutsal mabedi gören müminlerin gönülleri coşuyor, atmosferin ruhuna kendilerine bırakıyorlar. Kâbe’yi gören gözler oldukları yere adeta çakılıp ellerine semaya kaldırıp o ilk anın bereketini yakalamaya çalışıyorlar.

Biraz daha yaklaşmak, gönlümüzün hissiyatını biraz daha arttırmak için başımız yerde Kâbe’ye yaklaşmaya çalışıyoruz. 

Dünya gözümün kara gördüğü, gönül gözümün nur gördüğü Kâbe’ye adım adım yaklaşıyorum. Yaklaştıkça dizlerimin bağı çözülüyor, gönlüm coşuyor, göz pınarım coşuyor…

Ve işte, Allah’ın beyti orada, karşımızda, şimdi dua zamanı.

Ve duam:

Allah’ım, hamdolsun sana, beni beytine bir kez daha getirdin. Şükürler olsun Allah’ım.

Allah’ım, bana salih bir kul olmayı nasip eyle. Ellerini açıp sana dua eden ve duaları kabul olan bir kul eyle.

Allah’ım, gönlü burada olan kullarına buraya gelmeyi nasip eyle.

Allah’ım, bu kutsal mekanlarda kaldığım süreyi senin rızana en uygun şekilde geçirmeyi nasip eyle.

Âmin.



Muhammed Kurtcephe - 26 Aralık 2006 / Mekke

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder